Günümüzde liderlik ve otorite kavramları tartışılırken, İslam tarihinin en güçlü figürlerinden biri olan Hz. Ömer’in yönetim anlayışı, asırlar öncesinden bugüne ışık tutmaya devam ediyor. Yazar Tarık Yusuf Uçar, kaleme aldığı çarpıcı yazısında, adaletin sadece fütuhata (fetihlere) değil, asıl "hesap verebilirliğe" dayandığını hatırlatıyor.

Bir İmparatorluğu Dize Getiren Karizma: Hz. Ömer Devri

Hz. Ömer (r.a.) dönemi; Doğu Roma ve İran gibi dönemin devasa güçlerinin sarsıldığı, Suriye’den Mısır’a, Irak’tan Filistin’e kadar geniş bir coğrafyanın fethedildiği bir altın çağdır. Ancak Uçar’ın vurguladığı gibi, Hz. Ömer’i büyük yapan sadece toprak kazanımları değil, halkın karşısındaki samimi duruşuydu.

"Seni Kılıcımızla Doğrulturuz" Diyen Vatandaş

Tarihi kaynaklara da konu olan o meşhur olayda Hz. Ömer, halkı toplayarak şu soruyu sorar: “Eğer ben haktan ve adaletten ayrılırsam ne yaparsınız?” Sıradan bir vatandaşın ayağa kalkıp, bir devlet başkanına karşı gösterdiği o muazzam cesaret, bugünün siyaset anlayışına adeta ders niteliğindedir:

“Ey Ömer! Eğer sen eğrilirsen, seni kılıcımızla doğrulturuz!”

Adaletin Zirvesi: Eleştiriyi Baş Tacı Yapmak

Metinde dikkat çeken en önemli detay, Hz. Ömer’in bu sert çıkış karşısındaki tavrıdır. Kendi karizmasının sarsıldığını düşünmek veya fetihlerini hatırlatıp nankörlükle suçlamak yerine; “Eğrilirsem beni doğrultacak dostlarım olduğu için Allah’a hamdolsun” diyerek şükretmiştir. Bu olay, sadece bir hoşgörü örneği değil, aynı zamanda denetleme mekanizmasının (Divan-ı Mezalim) ne kadar hayati olduğunun kanıtıdır.

Sonuç: Bize Gereken "Doğrultan" İrade

Tarık Yusuf Uçar’ın duasıyla biten bu analiz, toplum olarak neye ihtiyacımız olduğunu özetliyor. Fetihler yapan bir liderden ziyade; o lideri hak yolunda tutacak, korkusuz ve adil bir toplum yapısı...