Vicdanın En Keskin Silahı: Göz Darbesinden Neden Korkmalıyız?
Yazar Ahmet Şükrü Kılıç, insan ruhunun en derin savunma hatlarını yıkan "göz darbesi" kavramını mercek altına alıyor
Yazar Ahmet Şükrü Kılıç, insan ruhunun en derin savunma hatlarını yıkan "göz darbesi" kavramını mercek altına alıyor. Silahların bedeni, bakışların ise vicdanı yaraladığını savunan Kılıç, insanın kendi iç mahkemesiyle yüzleştiği o kaçınılmaz anı çarpıcı bir dille anlatıyor.
Sessiz Bir İnfaz: Gözün Tanıklığı
Bir bakışın, bin kelimeden daha ağır olduğu anlar vardır. Kılıç’a göre göz darbesi, kan akıtmayan ama içimizdeki tüm kelimeleri yere düşüren sessiz bir infazdır. Suçlu bir insanın karşısındaki o bir çift göz; mazeretleri yok eder, siperleri düşürür ve akıl geri çekilir. Çünkü göz, sadece görmez; aynı zamanda tanıklık eder.
"Vicdan Mesafesi" ve Hakikatin Çıplaklığı
Hukuk suçun tanımını yapabilir, ancak suçluluğun gerçek ağırlığını ancak bakışlar taşıtabilir. Metinde "vicdan mesafesi" olarak tanımlanan kavram; insanın olması gereken hali ile olduğu hali arasındaki uçurumu yüzüne çarpar. Bu bakış altında insan, kendine ait olmayan hiçbir yükü taşıyamaz; başkasının acısı ve hakkı bir anda omuzlarda hissedilen en ağır yüke dönüşür.
En Ağır Ceza: İçsel Tanıklık
İnsanın en çok korktuğu şey, aslında başkasının bakışı değil, o bakışın zamanla kendi içine yerleşmesidir. Ahmet Şükrü Kılıç, buna "İçsel Tanık" adını veriyor. Yanlış bir adım atıldığında dışarıdaki göz susar ama içerideki mahkeme kurulur. Hâkimin de sanığın da aynı kişi olduğu bu mahkemede, göz kararını çoktan vermiştir.
Sonuç olarak; kurşun yarası iyileşir ama göz darbesi alan insan bir daha asla eski insan olamaz.