Mehmet KAÇAR
YILBAŞI(NOEL) TATİLİNİ YILBAŞINDA AVRUPA'DA GEÇİRMEK İSTEYENLER ACABA MÜSLÜMANLAR MI?
Bu memleket, geçmişte mubadele adı ile pek çok gayrimüslimi vatandaş yapmış ve bunlar ve evlatları bugün Müslümanlar aleyhine, İslâm düşmanlığı adına ne varsa yapmaya devam ediyorlar. Bugün yaklaşık olarak yirmi milyon civarında bu ülkede gayrimüslim yaşamaktadır. Bir o kadarda Müslüman’ım deyip de İslâmiyet’in getirdiği kuralları ve peygamberi hiçe sayan ve takmayan sadece ağzı ile Müslüman’ım diyenlerin yaşadığı bir ülkede yılbaşı (noel) bayramını kutlayanlar, noel ağacı dikenler ve yılbaşında kendi bayramlarını kutlamak, fuhuş yapmak, sınırsız alkol almak, sabahlara kadar kumar oynamak ve diğerleri için yılbaşında yurtdışını tercih edenler acaba bir de oralarda haram helal konularına dikkat ederler mi dersiniz? Domuz eti yemeyi ret ederler mi dersiniz?
Türkiye’de ve Türkiye dışında ki Avrupa'ya ve Kıbrıs’a ve diğer gayrimüslim ülkelere tatil için gidenler ve yılbaşı (noel) tatilinde kendi ülkemizde ve bu ülkelerde kendinden geçenleri takip ettiğimiz zaman şunu görüyoruz.
Avrupa’ya ve Kıbrıs’a gidenler sanki o ülkeleri yeni keşif ediyorlar gibi bir davranış içine giriyorlar.
Oysa bunların çoğunun dedesi o ülke vatandaşlarından oluşuyor. Bunlar da o dedelerinin gayrimüslim torunlarını oluşturuyorlar. Bir kısmı dedelerinin ülkesinin vatandaşlığını da alarak o ülke adına askerlik yapıp, Müslüman kanı döküyor.
Allah (C.C.) bizlere de 18 yıl Avupa’da yaşamak nasip eyledi ve oradaki hayatı gözlemledim. hemde en koyu yerlerde.
Avrupa da yıllardır yaşamak zorunda kalanlar ve burayı yurt belleyenler, helal-haram konusunda çok hassas davranırlar. Helal yiyebilmek için canla başla çalışırlar. Türkiye'de onlar kadar helal ve haram kavramına uyan yok denecek kadar az.Avrupada yaşayan Müslümanların bazıları market camlarına helal bal bulunur yazmayı dahi ihmal etmezler. Balın helalı olur mu? demeyin evet olur, arıya reçel ve pekmez vererek kandırırsan o bal helal olmaz.
Helal sertifikasını mutlaka alırlar ve iş yerlerinin en görünen yerine bırakırlar veyahut asarlar. Bu konuda bakınız ben kendimden olan birkaç anımı burada sizlerle paylaşayım. Berlin’de evime helal kesim et götürebilmek için çok iyi tanıdığım, kendisi de Ayasofya başkanı ve cemaatinden olması hasebi ile samimi olduğum kardeşim mücahit insan Osman Yıldız kasaptan et alıyordum. Kurbanımı da o kesip eve getiriyordu.
Bir hafta sonu çalıştığım Haytt otele mesai için gittim. Sabah kahvaltısını yapmamıştım. Aşçıdan kahvaltı için biraz patates kızartması istedim. Endonezyalı Müslüman bir hacı bayanda orda çalışıyordu.Müşteri daha yoktu. Yüksek ses tonu ile hacı hacı dur onu sakın yeme diye bağırarak ve koşarak geldi. Beni tanıyor ve hacı olduğumu biliyor ve Müslüman kardeşinin haram yemesini istemiyordu.
Neden dedim. Az önce o yağda domuz eti kızartıldı da ondan dedi. Bende o pomesleri hemen gerekli yerlere döktüm. Bir daha kesin bilmediğim bir şeyi yememeye gayret ettim. Görüldüğü gibi Avrupalı Müslümanlar, haram helal çizgisine yıllardır çok ama çok dikkat ediyorlar. Kendilerinin besmele ile kesmedikleri bir eti dahi yemiyorlar. Bu şekilde bir hayat yaşamaya çalışmak, haramların içerisinde ve haramla dolu bir ülkede yaşarken oldukça zor olan bir hayat tarzıdır bu hayat tarzı.
Her şeyin, alkolün, fuhşun, faizin, sokaklarda uryan gezmelerin, LBGT’nin ve benzeri haramların serbest olduğu bir şehirde yaşamak bir de gelirin varsa onunla günah işlememek hiçte kolay bir şey değil. Bunu da oralarda cemaatlerin açmış olduğu camiler sağlamaktadır. Bu şekilde kontrollü yaşamak bir cemaat içerisinde ve iradeyi hayırda kullanarak yaşamakla olur.
Ne var ki, Türkiye’den buraya Yılbaşı (noel) tatil bayramını kutlamaya gelen bazı kimseler….
Ne helal soruyor ne haram diyor, hamidi gırtlak haramı yeyip, içkisini yudumlayıp, kumarını oynadıktan sonra fuhuş yapmaya yöneliyor. Tatil için kaldıkları otellerde, domuz eti satılıyor mu, helal haram olana dikkat ediliyor mu diye sormuyorlar.
Yine bir gün otelde akşam mesai saatinde çalışıyordum. Şef geldi, “Herr Kaçar, bizim Pakistanlı bir iş insanı müşterimiz var. O otelde yemek yemek istemiyor. Domuz bulaşığı olur endişesi varmış. Nerede yemek yiyebilir? diye sordu. Bende Kottbusser Damm’da mücahit ve AMGT
Gençlik Kolları başkanı sayın İdris Kahraman'ın lokantasını tavsiye etmiştim.
Türkiye’den yılbaşı için Avrupa’ya tatile gidenler yemeklerin haram mı helal mi olduğu nu sormuyorlar. Zira onlar zaten onu yemek için gidiyorlar. Pakistanlı iş adamının hassasiyetini göstermiyorlar.
Yine bir hafta sonu şef geldi ve mesaiye kalacağımı söyledi. Bende tamam dedim. Berlin’de zengin bir Yahudi Otel mutfağını ve konser salonunu hafta sonu için sünnet düğününe kiralamış. İki gün önce, mutfağı okunmuş su ile dezenfekte ettiler. Dev bulaşık makinesini de tabi. Tencere, tava ve tabakları yeniden okunmuş su ile yıkandıktam sonra o mutfağı onlardan önce kullanmamak üzere mühürledik. Burada dua okuyan bir haham başımızda dua okuyup işi teftiş ediyordu. Neden böyle yaptıklarını sorduğumda da domuz bulaşığını da dua ile yıkıyoruz dedi. Bu olay Türkiye de bir Müslüman tarafından beş yıldızlı bir otelde dahi yapılmış olsa yer yerinden oynar ve şeriat hortlatıldı diye manşetler atılırdı.
Avrupa’ya yılbaşı tatilini geçirmek için gidenler, bir de fuhuş ve içki için buraya geliyorlar. Milyonlarını buraya veriyorlar ve ülkemize dönüp bir de hac ve umreye gidenlere Araplara para yedirmeyin, hac ve umre yapmayın diyorlar. Evet içki Türkiye’de de içiliyor amma Avrupa gibi değil ve Avrupa gibi fuhuşta yapılmıyor çünkü çevresi görürse onun için iyi olmaz. İçkinin alası, yemeğin kralı, tatlının en lüksü ülkemizde de var. Hem de çeşit çeşit. Ama mesele yemek yemek değil, içki içmek hiç değil. Mesele ben Türk vatandaşı olsam da, Tükiye’de yaşasam da benim aslım ve inancım buralıdır demek istiyorlar. Ve artık Türkiye de bulunan lüksün zerresi beni ilgilendirmiyor havası atılıyor.
İnsan inandığı şeyleri terkidiyar edebilir. Bu onun tercihi ve iradesi iledir. Yani inandığını inkâr edip sonra da yeni inandığı günah ve haram deryasını medeniyet diye pazarlamak ve Müslümanları aşağılamak ve gerici göstermek… İşte bunların burada yaptığı iş tamda budur ve kendini kandırma sanatı olmaktadır ve hem de mübalağalı bir sanat…
Meşhur batılı Felsefi Filozoflardan birisi olan, Alman Nietsche’nin de dediği gibi “insan bazen değerleri yıktığını sanır. Oysa çoğu zaman onun yaptığı şeyi, yalnızca kendi omurgasını bırakmak ve başkasını kendisi zannetmektir.”
Avrupa’ya gidip hiçbir şey görmeden, hiçbir yeri gezmeden, sadece haram ve hınzır yeyip içmek, fuhuş yapmak, kumar oynamak marifet değildir. Bunların terk dertleri vardır o da İslâm düşmanlığıdır ve Türkiye’de kendilerine koydukları sınırları ortadan kaldırıp kendi ruhlarını yaşamalarıdır. Türkiye'de kendilerini sınırlayan İslami hayattan tamamen Avrupa’nın şeytani hayatına geçmeleridir.
Kendilerine sınır koymayan ve her şeyin kendileri için özel bir şey olduğunu ve bunun da sınırlarını kendilerinin belirlediğine inanan ve bunu bir özgürlük olarak görüp Müslümanlara bunu yutturmaya çalışan insanlar aslında özgür değil kendi görüşlerini dikte ettirmek için tetikte bekleyenlerdir. Kendilerine sınır tanımayan ve kendileri için özgürlük isteyenler zaten iradesiz ve omurgasız ve İslâm düşmanı olanlardır.
Evet, bugünün Avrupa’sına bir göz attığımız zaman, onların gücü ele geçirerek İslam ülkelerini sömürdüklerini, ama Müslümanların özellikle Avrupa’da yaşayan inançlı insanların, onların kültürleri önünde diz çöküp kabul etmediklerini gördüklerinde de, çıldırıyorlar.
Yılbaşında Avrupa’ya tatile gidenler, inançlarını Türkiye’deki evlerinde bırakarak, oralarda hayvanlardan da aşağı bir hayatı özgürlük adına yaşamaya gitmektedirler. Bunun için de bir servet harcamaya devam etmektedirler. O hayatıda Türkiye'ye transfer etme derdindedirler. Allah bunlara fırsat vermesin.