
Hasan TEPE
MODERN KENTLER ve İNSAN ÜZERİNE 2
Sanayi devriminden sonra Batı'da kutsal mekanlara duyulan hissiyat azaldı. Batı insanı bütün heyecanını maddeye yöneltti. Bedenin ve maddenin aşırılığı insan ve toplum hayatında absürt bir durum ortaya çıkarttı. Batıda Mekân, insanı olgunlaştıran, tefekküre sevk eden hatta insanı ibadete sevk eden amacından uzaklaştırıldı.
Batı medeniyeti Mekansız bir medeniyetin yolculuğunu kendinde başlatıp bütün dünyaya kabul ettirmeye çalıştı ve bunda da başarılı oldu.
Mekansız bir medeniyet kurulamaz.
Mekân, bir medeniyetin tohumlarının atildigi yeşerdigi, boy verdiği ve o medeniyetin ordan ruhunu alıp başka yerlere ruh verdiği yerlerdir.
Medinede Hazreti peygamberin yaptığı ilk iş Mescid inşa etmekti. Mescid, islam medeniyetinin temellerinin atıldığı, insanın Yüce yaratıcıya secdeye vardığı ve varoluş gayesini hatırına getirdiği mekan üstü yerlerdir. İslam insanı ve İslam toplumu bu kutsal mekanlara bağlı kaldıkça ve mescitlerle arasına mesafe koymadıkça cihana hükmetmiş ve İslam medeniyeti mekan ve ruh dengesini muhafaza etmesini bilmiştir.
Sonrasında İnşa edilen şehirler bu kutsal mekanları merkez alıp onun etrafında inşa sürecine devam ederdi. Bir bakıma buralar şehrin kalbi gibiydi. Tamamen islam düşünce/tefekkür üzerine kurulan Selçuklu ve Osmanlı mimarisinde mekanlar kutsiyet arz eder. Nizamiye medreseleri Bağdat'a hayat veren, ruh veren ve İslam medeniyetinin ordan ilham alarak çağları aşacak bir konuma yükseldiği tefekkür mekanlarıdır. Şehir ordan ruhunu alır, ordan beslenir. Şehrin kalbi orasıdır. Orası şehrin zihin dünyasını inşa eder.
Bundan dolayıdır ki Selçuklu ve Osmanlı kentlerinde hiçbir binanın boyu camilerin minaresini geçemez. Çünkü İslâm şehirleri tevazu üzerine kuruludur.
İslam; sade, doğal ve içtenliktir. Ve dahi aşkınlıktır.
Taşa bile ruh veren bir medeniyet islamın bu aşkınlık kaynağından beslenmistir. Ahmet Hamdi Tanpınar "Atalarımız inşâ etmiyorlardı, ibâdet ediyorlardı; çünkü taşa bile sirâyet etmesini istedikleri sağlam bir ruhî değere sahiptiler." der. Günümüzde biz hem bu aşkınlığı hem de bu ruhu kaybettik.İslamın özü, ruhu ve aşkınlığına sahip olunca efendimizin mübarek ellerinde Allahı zikreden taşlar gibi, islam mimarisi de ancak ve ancak size Allahı hatırlatacaktır.
Modern Batıda;
Yüce binalar kalmadı. Mesela Kilisede tanrıyla iletişim kurardınız. Bina sizinle tanrı arasında bir aracıydı.
Sigfried Giediona göre; mekan, zaman ve mimari, nesneye tapınmanın bir ifadesidir. Yani, mekan size Yaratıcıyı hatırlatır. Fizikten metafiziğe doğru bir yoldur mekanlar.
Mies van der rohe, New yorkta kentin en büyük cam kulesini inşa etti. Ve içinde insanların dışarıdan olduğu gibi birbirlerinden koparıldığı ruhsuz cam kulelerle dolu bir çevre yarattığı için suçlandı. Modernizmin kralı Melies olmuştur. Görsel yalnızlığın babası sayılır.
Modern kentler ahlaksız anlamını yitirmiştir.
Kentler ,Tanrıya imanı tazelemek yolunda ne zaman adım atacaklar!
Kentlerimiz toplumsal olanla ilgilenmiyor, yalnızlar. Kalabalık görünüyorlar ancak kentlerimiz ortaçağ kentleri gibi hiç olmadığı kadar yalnızlar. Kuru kalabalıkların olduğu ancak kimsenin kimseyi tanımadığı ve herkesin birbirinden korktuğu vicdanını kaybetmiş, taş bloklar arkasında bir kurtarıcıyı bekler gibi gökyüzüne hasret ruhsuz kentler günbegün bizi daha da tüketmektedir.
Caddeler bizi tüketiyor.
Modern kentler bizi tüketiyor.
Modern kentler birer makineye dönüştü. Haz ve hızın baştan çıkarıcı ayartısıyla İnsanların yaptıkları icatlar doğayı gerçekten de silebilecek bir duruma getirdi. Tabiat, modern kentlere feda ediliyor.
Tabiatın birgün acımasız bir şekilde öcünü alacağı günleri unutmamak lazım.
Geleneği yok etme bir tuzaktır. Geçmişle bağları koparmak, sadece içinde bulunduğu zamanla yetinmek bir medeniyetin kendi kendini yok ettiğinin en açık kanıtıdır. Şehirlerimiz geçmişle gelecek arasında bir bağ/köprü görevini kurmak zorundadır. O bağ öyle sağlam olmalı ki okunan ezanlar şehrin ufuklarında yankılanmalı, Mimar Sinan'ın göğsü kabarmalı. Bütün şehrin kalbi aynı anda çarpmalı, herkes aynı yöne dönmeli Medine gibi, Mekke gibi, Ensar ve Muhacir gibi herkes yekvucut olmalı.
Batının inşa ettiği modern kentlerde bizler her sabah sokak yaşamının geri dönme umuduyla uyanıyoruz.